MESUDE ERŞAN

Türkiye’nin salgınla mücadelesini değerlendiren Prof. Dr. Tuğrul Erbaydar, “Salgın bitmedi ama tüm kesimlerde bitmiş gibi bir algı var. Sayılara alışmamız bekleniyor” dedi.

Dün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca aşı için ‘birlik’ çağrısı yapmıştı. Halktan salgınla mücadelenin şartlarına uymasını, ertelenen, zamanı gelen aşı dozlarını hemen yaptırmasını isteyen Koca, “Sağlık camiamızdan aşı kararsızlarını aydınlatmak için destek, tüm medyadan aşı için kamu iletişimi hizmetinde daha fazla ısrar bekliyoruz” demişti.

Koca’nın açıkladığına göre nüfusun yüzde 59,6’sı en az iki doz aşı oldu (Bu arada aşılamanın başında yaptırılan Sinovac’ların koruyucu etkisi bitti). Ancak üçüncü doz ihtiyacı olan nüfus dahil edildiğinde bu oran daha düşük. 12 yaş üstünde 12,5 milyon kişi bir doz bile aşı olmadı. Birinci doz aşısını yaptıranların günlük ortalaması 40 bini bile bulmuyor. Aşısının etki süresi bitenlerin sayısı, yeni aşılananlardan daha yüksek.

‘Ekranlardan vefat sayılarını, döviz kuru izler gibi izliyoruz’

Salgın bitmiş gibi bir algı oluştuğunu belirten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Erbaydar tabloyu şöyle yorumladı: “Sayılara baktığımızda bunun doğru olmadığını görüyoruz. Olgu, ölüm sayıları çok yüksek düzeyde. Verilerin güvenirliliğiyle ilgili soru işaretleri en başından beri hala var ama görünen o ki salgın yüksek bir seviyede devam ediyor. Bu noktada bizden adeta bu sayılara alışmamız bekleniyor”.

Pandemin başlarında can kayıplarıyla ilgili açıklamalarda ‘çok ağır bir üzüntü tonlaması‘nın algılandığını, ancak bunun da kalmadığını belirten Erbaydar, şunları söyledi: “Önlemler sıkılaşacağına gevşeme oldu. Salgın yönetiminden vazgeçilemez. Salgını normalleştirmek kabul edilemez. Her gün yüzlerce insan hayatını kaybediyor. Adeta ekranda döviz kurlarını izliyor gibi, her gün ‘Bugün bakalım kaç kişi ölmüş?’ diye alışmamız beklenen sayıymış gibi sunuluyor. Bırakın uzmanı, bir vatandaş olarak bu durum bende insanın hayatı, değeriyle ilgili durumumuzu sorgulamama yol açıyor. Hem toplum hem de yönetim yaklaşımı olarak insan hayatının önceliğinin olmadığı izlenimi veriyor bana. Her ölüm bir eve ateş düşmesi demek, bir ocağın sönmesi demek. Bunları algılamadan sadece sayıları izliyoruz.”

‘Aşı karşıtları mücadeleyi geriye çekiyor’

Peki Türkiye’de salgın neden bu kadar yüksek seviyede seyrediyor?

Erbaydar, bunun birkaç sebebi olduğunun altını çizdi: “Biz adeta bir tepeye, dik bir yamaca tırmanmaya çalışıyoruz. Ama ayağımızın altından çakıllar sürekli geri kayıyor. Biz 10 adım atıyoruz, dört beş adım geri kayıyoruz. Bu işi çok zorlaştırıyor. Ama ne yapmalıyız? Daha fazla adım atmamız gerekiyor. Bunun sonucunda da yorgunluk başlıyor. Hatta birileri ayağınızdan tutup geri çekmeye çalışıyor. Aşı karşıtlığı bizi ayağımızdan geri çekmeye çalışan bir kuvvet adeta. Sonuçta bu zor bir süreç. Yapılması gereken vazgeçmek, kendini bırakmak değil. Elbette tırmanmaya yani aşı programını daha güçlü uygulamaya devam etmek.”

Aşı olmayanlardan vazgeçerek mücadele olmaz

Aşı karşıtlığının, pandeminin başında ön görülenden daha etkili olduğunu söyleyen profesör, salgın yönetiminin toplumda güven duygusunu oluşturamayıp bilim dünyasıyla işbirliğinin reddetmesinin bunda rol oynadığına vurgu yaptı.

Aksi durumda aşı karşıtlığı da olmaz mıydı?

Erbaydar, yine de olacağını söyledi: “Ama o zaman belki fantezi aleminde yaşayan, marjinal bir topluluk olarak kalabilirlerdi. Öyle olmadı. Aşı karşıtları bu ortamda çok daha güçlü söylemler oluşturabildiler. Kendilerine haklılık zemini buldular ve milyonlarca insanın, en azından aşı karşıtı olmasalar bile aşı konusunda tereddüde düşmesine yol açtılar. Bugün geldiğimiz noktada, aşı olmayan grubu aşılamak en öncelikli konu olmasına rağmen, sadece rica ile sadece olumlu, iyi niyetli söylemlerle bu grubun artık aşılanmasını sağlamak mümkün gözükmüyor. Yeni aşılama sayıları çok çok azaldı.  Mevcut aşılar artık zaten aşı olmuşların iki, üç, dördüncü dozları için kullanılıyor. Bağışıklığın güçlendirilmesi doğru. Fakat hiç aşı olmamışlardan vazgeçerek aşı programlarını sürdürmek doğru ve yeterli değil. “

‘Aşısızlara kısıtlama zamanı geldi’

Profezör, aşı karşıtları ve tereddüt yaşayanların mutlaka aşılanmaya ikna edilmesi veya mecbur tutulması gerektiğini söyledi: “Katılımcı bir yaklaşımla ikna edilerek yapılması tabii ki en iyisi. Ama salgının yönetimini imkansız hale getirdiğinde mutlaka bu kesime yönelik kısıtlamaların gelmesi gerekiyor. İşyerleri, belli yapılar, kurumlar, okullarda aşı olmayanlara haftada iki kez PCR testi zorunluğu getirmişlerdi. Bunun uygulanamayacağını herkes görmüştü. Kuralı getirenler de biliyordu. Zaten mevcut test kapasitesi sonsuz değil. Bu testlerin tanı amaçlı, salgınla mücadele etmek için kullanılması gerekiyor. Bu şekilde zorlama aracı olarak değil. Belirli alanlara girişlerin kısıtlanması yoluyla, kontrolün yapılması gerekiyor. Bu alanların sayısının artırılması ve uygulamanın sıkı bir şekilde sürdürülmesi lazım. Sadece kural da yetmiyor. Kurallar uygulanmalı. Öğrenci yurtları, üniversitelerin amfileri, fabrikalar, ofisler, spor salonları, camiler, belediye otobüslerinin(bu sayı artırılabilir) kesinlikle artık aşı koşuluyla kullanılması gerekiyor.”

‘Yerli aşı kritik önemde’

Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede yerli aşının rolüne değinen Erbaydar, yerli aşı geliştirilmesi ve üretilmesinin kritik önemi olduğunu vurguladı: “Yerli aşı çalışmaları çok değerli. Çalışmaları uzun vadeli sürecin önemli ve kıymetli adamları olarak görüyorum. Bununla ilgili topluma yapılacak açıklamalar da acelecilikten, kısa vadeli bir takım başarı algılarını sağlamaya çalışmaktan uzak olmalı. Daha uzun vadeli bir perspektifle yürütülmeli. ‘Başarılıyız, bizim aşımız şöyle iyi’ gibi bir halkla ilişkiler, yönetim başarısı gibi dar bir çerçeveye sıkışmamalı.  Ulusal güvenlik meselesi olarak görülmeli. Çünkü dünyada artan biyolojik savaş, biyolojik terör tehditleri var, başka pandemiler olabilir. Son pandemide gördük ki bu bir ülkenin ekonomisini, varoluşunu da derinden etkileyebiliyor. Üniversiteler, enstitüler, özel kuruluşların katkısı elbette alınmalı ama sahibi sağlık bakanlığı olmalı”

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…