Rabia, küresel iktidar mücadelesindeki takımlar arasına girmek için göreve koşulmuş bir semboldü. Oysa dünya ligine çıkamayan AKP, halen yerli ve mahalli ligde top koşturmaya devam ediyor.
AKP’nin 3’ücü Olağanüstü Büyük Kongresi’nde parti tüzüğünün dördüncü maddesinde bir değişiklik yapıldı. Değişiklik ile birlikte, Rabia işaretince temsil edilen değerler, parti örgütü tarafından da resmen benimsenmiş oldu. Rabia darbeyle devrilen Mursi’nin taraftarları ile karşıtları arasındaki simgesel mücadele esnasında doğdu. Râbia El-Adeviyye Meydanı’nda toplanan Mursi taraftarlarının, kendilerini Tahrir Meydanı’nda toplanan insanlardan ayırt edecek bir simge ararken geliştirildiği söyleniyor. Tahrir’dekiler siyasal amaçlarını zafer işareti olarak bildiğimiz V-işareti yapmak suretiyle ortaya koyuyorlardı. Buna karşın, Mursi taraftarları Arapçada dördüncü anlamına gelen “Rabia” kelimesine gönderme yapacak şekilde, bir elin dört parmağını havaya kaldırarak kendi tarafını belli etmeyi seçmişti. Mısır ordusu ile Müslüman Kardeşler militanları arasındaki çatışmanın bir katliama dönüşmesiyle beraber, Rabia bu katliamın yarattığı travmanın bir sembolü olarak öne çıktı.
İslam kültürü içinde bir işaret veya bir simge olarak Rabia’nın evveliyatı yoktur. Bu husus, Müslüman Kardeşler örgütünün simgeyle kurduğu bağın dini değil, siyasi olduğu görmek açısından önem taşır. Ancak İslam adına yürütülen siyasi mücadelelerin dolaşıma soktuğu diğer tüm simgelerde olduğu gibi, Rabia da bu dünyevi anlamının ötesine geçip
AKP’nin Rabia işaretinin bir mücadele ve direniş simgesi olarak tanıtılmasındaki payı son derece belirleyici olmuştur. Önce Kahire’ye giden havuz medyasından gazeteciler, göstericilerin toplu olarak Rabia işaretiyle poz vermiş halini fotoğraflıyor, sonra da AKP’nin propaganda makinesi bu fotoğrafları bütün dünyaya yayıyordu.
İslam coğrafyasında Arap Baharı ile beraber ortaya çıkan siyasi fırsatlar ve risklerin oluşturduğu zemini, Rabia’nın bir simge olarak gelişimi üzerinden de okumak mümkündür. Halk hareketlerinin ilk aşamasında Arap kentlerinin sokaklarına taşan demokrasi coşkusu, sonradan gelişen iki evrede iki farklı iktidar odağının hamleleriyle kuşatıldı. İlk evrede, İslamcıların kitlelerin demokratik taleplerini, halkın çoğunluğunu kapsayan İslami değerleri siyasete hâkim kılınma vaadi üzerinden kendi projesine eklemlediğini görüyoruz. Sonraki evredeyse, Müslüman Kardeşler’in siyasi başarısını, bölge üzerindeki denetimi açısından sakıncalı gören küresel güçlerin sürece müdahil olarak, Mısır ordusuyla beraber halkın demokratik enerjisini betonladığını görüyoruz. Kitlelerin iki evrede boşa çıkartılan özgürlük arzularından geriye, sadece Rabia Meydanı’ndaki ölüler kalmadı. Bir de seçimle iş başına gelen Mursi ve taraftarlarının, Arap Baharı’nın bir paydaşı olarak vaat ettiği değerlere arkasını dönmesiyle hayal kırıklığına uğrayan insanlar topluluğu var, Gayrımüslim azınlıklar, toplumun seküler hayat tarzına sahip kesimleri, kadınlar, sosyalist devrimciler bu topluluğun mensuplarından sadece bazıları.
Rabia’nın neden zafer işaretine alternatif olarak belirlendiğini de bu aşamada daha net olarak anlıyoruz. Zafer işareti, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana kullanılan evrensel bir simge. Arap dünyasındaki popülerliğini Yaser Arafat’ın onu Filistin
Maruz kaldığı katliam ve şiddet zeminini oluşturan topraklardan kopup dünya geneline yayıldığında, bir mücadele ve direniş sembolü olarak tanıtılan Rabia’nın temelindeki saldırgan ve dışlayıcı yan bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Bir siyasal sembol olarak Rabia’nın başarısızlığının kaynağı, açığa çıkan bu gerçekte yatmaktadır. Başarısızlık sadece ifade ettiği değerlerin gereğini yerine getirememekle sınırlı değildir. Zafer işaretinin bir sembol olarak gösterdiği yaygınlık ve dayanıklılığa kıyasla, ortada büyük bir pratik başarısızlık olduğu da su götürmez. Katliamı duyurmak, şiddeti engellemek ve Mursi taraftarlarıyla dayanışmak gibi gerekçelerle AKP’nin bu simgeye yapmış olduğu siyasi yatırımın büyüklüğü ve elde ettiği sonuç, sadece fiyaskonun boyutları hakkında başka bir gösterge oluşturmaktan başka bir anlama gelmiyor. Çünkü, Rabia’yı dünya çapında bir simge olarak popülerleştirme girişimini, Erdoğan’ın imajını bir dünya lideri olarak yeniden kurma iddiasından ayrı olarak ele alınamaz. İddianın büyüklüğüyle karşılaştırınca elde edilen sonucun AKP açısından pek de iç açıcı olduğu söylenemez. Bugün gelinen yerde Erdoğan, Müslümanlar adına Batı karşısında konuşan ve mazlum milletlerin hamisi olan güçlü adam imajının çok uzağına düşmüş gibi gözüküyor. Rabia, küresel iktidar mücadelesindeki takımlar arasına girmek için göreve koşulmuş bir semboldü. Oysa dünya ligine çıkamayan AKP, halen yerli ve mahalli ligde top koşturmaya devam ediyor.
Erdoğan’ın simgeden söz ederken artık “Bizim Rabia’mız” demeye başlamasını bu çerçevede anlamak mümkün.
Bu durum, başarısızlığın sadece konjonktüre özgü nedenlerden kaynaklanmadığını, aslında köklerinin daha derinde olduğunu gösteriyor. Tekçi bir siyaset mantığını demokratik bir toplumun kurucu unsuru olarak sunmak, sadece demokrasinin seçimci ve çoğunlukçu bir yönetim biçimine indirgenmesi koşuluyla mümkün olabilir.
Kaynak: DUVAR
