DR. İLKER KAYI / DR. İ. CEM SUNGUR*
Amerikan Hipertansiyon Cemiyeti’nin New York’ta düzenlenen yıllık kongrelerinden birinde sabah oturumu için salona girenler podyumda alışık olmadığımız bir oturma düzeniyle karşılaştı. Sahnenin ortasına yerleştirilmiş üç koltuktan biri gazeteci yazar Mark Kurlansky’e ayrılmıştı. Tartışılacak konu tuz tüketimi ve sağlık için tuz kısıtlamasının yararlarıydı.
Bir gazeteci ve yazar olan Kurlansky, yaptığı bağımsız araştırmalar sonucunda, tuz kısıtlamasının yararları konusunda yeteri kadar bilimsel kanıt olmadığı sonucuna varmıştı. Daha sonra deneyimlerini ‘Tuz: Bir Dünya Hikayesi’ adlı kitabında yayınladı. Konuyu ayrıntılı şekilde incelediği için, konunun uzmanlarıyla tartışmaya davet edilmişti.
Biyomedikal bilimler ve sağlık alanındaki gelişmeleri topluma aktarmak ve bir anlamda tercüme etmek için bu konularda uzmanlaşan gazetecilere duyulan ihtiyaç bugün her zamankinden fazla. Covid-19 pandemisi sağlık haberciliğini bambaşka bir boyuta taşıdı. Hem gelişmelerle ilgili bilgiler ve veriler büyük kitlelere eş zamanlı ve çok hızlı bir şekilde iletildi hem de gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan, insanları yanlış yönlere sevk eden bilgi bombardımanı aynı hızda ve yaygınlıkta devam etti.
Sadece pandemiyle değil infodemiyle de mücadele
‘İnfodemik’, bir konu hakkında bazıları doğru bazıları yanlış aşırı miktarda bilginin dolaşıma girmesine verilen isim. Özellikle yanlış, hatalı veya yanıltıcı bilgileri ifade eden bu kavram, insanların karar vermek için güvenilir kaynak arayışlarını baltalama işlevi görüyor.
Bu kitlesel yanlış ve yanıltıcı bilgilendirmelere karşı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Şubat 2020’den itibaren yoğun bir mücadele başlattı. Yalan haberler, yanlış yönlendirmeler ve komplo teorileri sosyal medyada patlama şeklinde yayılırken, bazı ülkelerde politik çevreler ve bilim karşıtı olan kuruluşlar de bu süreci kolaylaştırdı. DSÖ ve meslek kuruluşları farklı platformları kullanarak, çok değişik dillerde ve küresel boyutta yürütülen bilgilendirme seferberliği ilan etti. Bu çabaları DSÖ Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus 2020 Münih Güvenlik Konferansı’nda, “Biz sadece pandemiyle değil infodemiyle de mücadele ediyoruz” sözleriyle özetledi. Bu amaçla 2020’de dünyada ilk kez ‘İnfodemiyoloji Konferansı’ düzenlendi.
Son aylarda dünyada ve ülkemizde başka bir yaklaşım izleniyor. Bilimsel çalışmalar ve veriler öncelikli olarak ve hızla basın aracılığıyla toplumla paylaşılıyor. En saygın bilimsel dergilerde yayınlanan son araştırmalar referanslarıyla neredeyse dakikalar içinde manşetlerde yerlerini alıyor. Sağlık Bakanlığı açıklamaları, meslek örgütlerinin görüşleri, uzmanlar ve sahadaki sağlık çalışanlarının sorunları da kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılıyor. Bazı habercilerin ve araştırmacı gazetecilerin sağlık haberleri konusunda ön plana çıktıkları göze çarpıyor. Bu da uzun süredir sağlık bilimleri ve hizmetleri alanlarında eksikliği duyulan uzmanlaşmış haberciliğin filizlendiği konusunda umut veriyor.
‘The New England Journal of Medicine’ın editörlerinden Dr. Rubin ve editör yardımcılarından Dr. Baden, bağımsız araştırmacı gazetecilik kuruluşu, altı Pulitzer ödüllü ProPublica’nın eski başkanı Dick Tofel’la, 30 Eylül’de, ‘Covid-19 ve Medya’ başlıklı bir söyleşi yaptı. Bir hafta sonra da mikrobiyoloji doktorası olan, The Atlantic’de bilim ve toplum konusunda habercilik yapan ve 2021’de ödül alan Katherine Wu’yu konuk ettiler. Basılı yayınlardan elektronik haberciliğe geçilen ve eşi benzeri olmayan bir hızla haber üretilen günümüzde Covid-19 ve basın konusunda söyleşi yaptılar.
Tofel, Covid-19 pandemi sırasında artmış olan bilgi yüküyle baş edebilen ve gelişmeleri geniş kitlelerin anlayacağı şekilde iletebilen çok iyi gazetecilik örnekleri olduğunu ve toplumun çok şey öğrendiğini belirtti. Tofel’in söyleşisinde öne çıkanlar şöyle:
Sağlık konusunda uzmanlaşmamış, genel muhabirlik yapan ve özellikle de sadece siyaset muhabirliği yapan gazetecilerin ne olup bittiği konusunda kamuoyunu aydınlatmada çok başarılı olmadıkları; bu muhabirlerin pandemi ve hastalığı sadece politik bir mercekten görebildikleri için haberciliklerinde yetersiz kaldıkları gözleniyor. Yararlı olmayan haberlerin analizi yapıldığında iki özellik izleniyor. Yeteri kadar sorgulama yapılmamış olması ve yeteri kadar şüphecilik (skeptisizm) gösterilmemesi. Örnek olarak, pandeminin başlangıcında damlacık ve temas yoluyla bulaşma ve maske kullanımı konusundaki haberler verilebilir.
Tofel, eksiklikler konusundaki üçüncü sorunun da basının belirsizliklere ve çelişkilere karşı gösterdiği hoşgörüsüzlük olduğunu söyledi. Pandeminin sürekli olarak değişen ve gelişen bir süreç olması nedeniyle çok önemli ölçüde belirsizlikler içerdiğini ve basının bu belirsizliğin ve değişkenliğin toplum tarafından algılanması konusunda çok önemli bir görevi olduğunu belirtti.
Tofel, pandemi gibi karmaşık bir konunun yazı ve radyo ortamında daha iyi anlatıldığını, görsel olarak aktarıldığında ise yetersiz kaldığına işaret ediyor. Video yoluyla paylaşımlarda bilgi aktarımının kısıtlanmak zorunda kalınması bunun en önemli nedeni. Basın iyi eğitimli kitlelere bilgi aktarmada daha başarılı iken, düşük eğitimli insanlara ulaşmada aynı başarıyı gösteremiyor.
Bilim insanları daha mütevazı olmalı
Aşı konusunda yaşanan olumsuzluklar bu farkın en somut göstergesi. Tofel’a göre bilim insanlarının bildikleri konusunda biraz daha mütevazı olmaları gerek. Bilimde her şey somut gerçekler şeklinde başlamıyor. Dolayısıyla, özellikle de başlangıç aşamasında belirsizlikler ve hipotezlerle yola çıkılıyor. Bu nedenle Covid-19 pandemisi sırasında yaşanan sorunlarının bir kısmının da bilim insanları ve bilim muhabirliği yapan gazetecilerin henüz kanıtlanmamış bilgileri, gerçek ve kesin bilgilermiş gibi paylaşmalarından kaynaklandığı söylenebilir. Örnek olarak da pandeminin seyri nedeniyle son altı ay içinde maske kullanımı konusunda yapılan öneriler verilebilir.
Eğer daha alçakgönüllü ve dikkatli bir şekilde ele alınsaydı çok daha etkili olacağı söyleniyor. Pandemi gibi çok karmaşık bir sürecin seyri sırasında çelişkili bilgiler ortaya çıkarsa, olduğu gibi paylaşılması çok önemli. Yani, basit olmayan konuların basitleştirilerek sunulmaması gerek. Benzer şekilde Tofel da izleyenlerin anlayamayacağını düşünerek, bilgileri ve verileri basitleştirerek sunmaya çalışmanın kamuoyunda kafa karışıklığı yarattığına işaret etti.
21 ay önce Covid-19 gibi bir sorunun olmadığı düşünülecek olursa, konunun ne kadar karmaşık ve dinamik olduğu anlaşılacaktır. Şu anda bildiklerimizi bu kısa süre içinde yaşayarak öğrendik. Bir konuyu başlangıçta çok farklı algılamış ve şimdi tümüyle farklı bir bakış açısıyla ele alıyor olabiliriz. Bu karmaşık ve sürekli olarak değişen süreci basın yoluyla paylaşmak hiç de kolay değil. Bu iletişimi yaparken çok dikkatli olup toplumda panik yaratmak ama aynı zamanda da gerçek olmayan bir güven vermek uygun değil.
Türkiye iyi bir sınav vermedi
Türkiye ne yazık ki bu konuda iyi bir sınav vermiş değil. Topluma yönelik alınan, örneğin 65 yaş üstü ve 20 yaş altı sokağa çıkma yasağı veya kapanma uygulamalarının zamanlaması gibi önlemlerin hangi bilimsel gerekçelerle alındığı belirsizlikler barındırıyordu. Ayrıca baştan bu yana vaka sayıları konusundaki güvensizlik ve bir gecede hasta sayılarınından vaka sayılarına geçiş yapılarak açıklanan haftalık turkuaz tablo kamuoyunda mevcut kafa karışıklıklarını ne yazık ki olumsuz yöne etkiledi.
Sayıların olduğu gibi verilmesi kadar kısa bir süre önce paylaşılan bilgilerde değişiklik yapıldığında açık davranarak bilgilerin bugün değiştiğini veya güncellendiğini, eskiden doğru olarak açıklanan bilgilerin artık yanlış olduğunu açıklamak en doğru yaklaşım gibi gözüküyor. Bir yandan da medyanın güven sağlamadaki aracı rolü düşünüldüğünde, bilim konusunda topluma bilgi aktarmak için yapılan özenli paylaşımların ‘flaş haberler’ kısmında yer almaması gerekiyor.
Dick Tofel konuşmasının sonunda 2009’da yayınlanan ‘The Great Influenza: The Story of the Deadliest Pandemic in History’ adlı kitabın yazarı olan John Barry’nin bir cümlesini hatırlattı: “Tarihin en ölümcül salgını olan 1918 grip pandemisinden tek bir ders çıkarılacak olursa, o da hükümetlerin kriz sırasında doğru bilgi vermesinin çok önemli olduğudur.”
*Dr. İlker Kayı Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi / Dr. Cem Sungur Acıbadem Üniversitesi, Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Kaynak: DİKEN
