“Merkez sol anayasa referandumunda kabul vermiş olsa da, zaman içinde anayasa maddeleri ortaya çıktıkça, otonom yönetimlerin ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasının doğuracağı sonuçları öngördükleri için saflarını buna göre belirlediler.”
Dünyanın en ilerici anayasası diye nitelendirilen bu anayasın reddinin ardından tüm dünya medyasında haber ve yorumlarla derhal manşetlere yerleşmesi hem sermaye hem de ezilenler açısından önemine binaen olduğu açıktır.
Neredeyse üç yıl önce benzeri az bir toplumsal patlamayla başlayan siyasi süreç, 4 Eylül Pazar günü yeni Anayasa’nın reddedildiği bir plebisitle sonuçlandı (yüzde 38,1’e kıyasla yüzde 61,8). “Reddetme” taraftarlarının (sağ ve merkez sol) yankılanan zaferi, toplumsal dönüşüm gündemi kurucu süreçle bağlantılı olan ilerici cumhurbaşkanı Gabriel Boriç’e ciddi bir darbedir ve bir belirsizlik dönemi başlamıştır.
Anketlerin bile öngöremediği açık fark nasıl oldu?
Şili halkları referandumda yüzde 78 gibi bir oranla yeni bir anayasanın yolunu açmış, Kurucu Meclis’ini seçmiş, Anayasa Konvansiyonu heyetini oluşturmuştu, bu nedenle yeni anayasanın onaylanması ya da en azından az bir farkla kaybetmesi beklenirdi, o günden bugüne ne değişti ki açık ara bir yenilgi oldu?
Önce belirtmek gerekir ki, sağ bu oylamayı ciddiye aldı ve çok güçlü bir kampanya yürüttü. Google’da oylama ile ilgili onaylama yanlısı bir cümle bile yazsanız en tepede onaylamayanların kurduğu, detaylı yorum, bilgiler ve videolar içeren bir site ile karşılaşırdınız. Sağcı politikacılar, kilise, sermaye ve tüm bu aktörlerin desteklediği medya propaganda çalışması yürüttü, eski başkanlardan Hıristiyan Demokrat Eduardo Frei Ruiz-Tagle karşı oy kullanacağını hemen açıkladı. Bizdeki yorumlarda sağcı politikacıların sessiz kaldığı, hatta neredeyse tarafsız göründüğü saptamasına katılmak mümkün değil, Eğer Pinera’nın sessiz kalması kast ediliyorsa, bilmek gerekir ki 2019 yılında başkan olan Pinera’nın halka uyguladığı şiddet ve onlarca ölümün ardından yüksek bile değil sadece sesini çıkarması, her kesimden öfke duyulduğu için anayasanın kabulüne halkın desteğini artırırdı. Pinera dışındaki tüm sağcı politikacılar, başta Vamos Chile grubu olmak üzere açıktan reddi destekledi.
Reddi savunanlar, her şeyden önce reddetme nedenlerini önceden haber vererek sıralayan uluslararası muhafazakâr güçlerin avantajından ve savundukları pozisyona saygınlık havası yaratmak için yabancı yayınlardan yararlandılar. Misal geçen yıl The Economist‘te, yeni Anayasa’nın reddedilmesini şiddetle tavsiye eden yazı bunlardan biri.
İkincisi, kamuoyunun manipülasyonu, seçmenlerin güvensizliğini artıran, en etkili şekilde korku uyandırmayı amaçlayan yanlış mesajların yoğun ve hedefli bombardımanına dayanmaktaydı. Örneğin; “evet oyu verirseniz, ikinci sınıf vatandaş olacaksınız”, “ülkenizin adı değişecek ve bayrak da değişecek”, “ülkeyi birkaç parçaya bölecek”, “iktidarı alacak göçmenlerden ve yerli halktan sizi koruyacak bir polis olmayacak”, “kadınlar doğumdan saatler önce kürtaj yapabilecek, “kadınlar kendilerine tecavüz edebilecek göçmenlerden korktukları için parka yürüyüşe gidemeyecekler”, “şişelenmiş su veya buz satın alınamaz”, “özel eğitim ve özel sağlık olmayacak”, “genel olarak özel mülkiyet olmayacak, evlerimizi ve topraklarımızı alacaklar, dini yasaklayacaklar”, “Anayasa’ya hayır oyu vermek zorundayız, ama yine de seçim hilesi yapmaya çalışıyorlar”, “Venezüellalıları ve Haitilileri evet oyu kullanmaya getirecekler, bu da yetmezse ölü ve kayıp insanlara oy kullandıracaklar.”
Üçüncüsü, kitlesel dezenformasyonun arkasında uluslararası bir ağ organizasyonu vardı. Şili’de, tümü Atlas Ağı’na (Kızıl Atlas) üye olan, politikacıları, etkileyicileri ve sağdan ve aşırı sağdan gazetecileri içeren geniş bir örgütler, vakıflar, enstitüler, düşünce kuruluşları ağı çok önemli bir işlev gördü. Kadroları ABD’de eğitilmiş, diktatör Pinochet’nin 1973’te ülkenin ekonomik yönetimini devrettiği, neoliberal politikaları uygulamaya sokan Chicago okuluna tekabül eder.
“Sol” diye bir genelleme yaparsak, durum neydi?
Merkez sol anayasa referandumunda kabul vermiş olsa da, zaman içinde anayasa maddeleri ortaya çıktıkça, otonom yönetimlerin ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasının doğuracağı sonuçları öngördükleri için saflarını buna göre belirlediler.
Eski cumhurbaşkanlarından Michelle Bachelet yeni Anayasa’ya desteğini açıkladı fakat mesela Ricardo Lagos, parti yönergelerine rağmen tercih açıklamayarak destek vermedi. Böyle olunca da Boriç etrafında kümelenen radikal sol ve yerli halkların desteği, kabul için çok yetersiz kaldı.
Anayasanın reddinde Kurucu Meclis’in yapısının, örgütlü solcu tek yapının Lista del Pueblo (Halkın Listesi) olduğu, bağımsız milletvekillerinin çokluğunun redde neden olduğu saptaması yapan basında çıkan yazılarda (mesela publico.es’de Cesar Galero’nun ve T24’de Tolga Şirin’in yazısında da), demokrasi kavrayışının farklılığı vardır. Örgütlü sosyalistlerin mecliste olması kıymetlidir kuşkusuz fakat karma örgütlerin içinde olmak istemeyen mesela feministlerin de bağımsız bireyler olarak mecliste olması veya yerli halkların temsilcileri bu örgütlerin herhangi birinde yer almak istemiyorsa bu haklarıdır, gerçek bir demokrasi anlayışı bu çeşitliliği de kabul etmekten geçer.
Bu ilerici değişim neden reddedildi?
Sağın yürüttüğü kampanyanın içeriğini, şeklini özetledik fakat “kabul” tarafındakilerin durumunu irdelemedik. Boriç ve birlikte olduğu ekip iktidarda olsalar da güçlü ve örgütlü bir kampanya yürütemedi, solcular sosyal medya kullanımında güçlü olsalar da halkı ikna edecek argümanları derli toplu sunamadılar.
Kamuoyunda en sert tartışmalar adalet ve çokulusluluk meselelerinde yaşandı. Burada, yerel mahkemelerin sahip olacağı operasyon ve yetkilerdeki durum, reddi isteyenlerin kampanyasının metnin yarattığı yasal belirsizliğe odaklanmasına neden oldu. İkinci olarak su, orman, kıyı ekosistemlerini korumak, madenlerin verdiği zararı ortadan kaldırmak, iklim değişikliğini önlemek için konan maddeler her ne kadar “ne var özelleştirmelerin iptali bile su dışında yer almıyor” dense bile yerli halkların adaletine bırakıldığında evet yasalar değişecektir.
Meseleye halk açısından bakmak gerek. Şili’nin en büyük üretim ve ihracat kalemleri sırasıyla, selüloz (yani kâğıt endüstrisi, endüstriyel ormancılık anlamına geliyor ve Şili topraklarını, yerin altını ve üstünü, suları yok ediyor, kirletiyor), bakır, molibden, lityum gibi madenlerdir. Mapuche’lerin sürekli ayaklanmasının en önemli nedenlerindendir bu üretim kalemleri, çünkü yüzyıllardır tarım yapan bir toplulukken sermayeye devredilen topraklar yüzünden topraklarının kullanılmaz hale gelmesi nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalmışlar/kalmaktalar. Ekoloji mücadelesinin içinde olanların iyi bildiği bir konudur bu durum.
Şimdi, halkın büyük bölümü bunlar da olmayınca ne iş yapacağız diye düşünüyor doğal olarak. Bazı işleri ortadan kaldıracaksanız yerine ne koyacağınızın da projeksiyonunu sunmak zorundasınız. Eğer somut bir projeniz yoksa halk cebine girecek paranın, üstelik de sevmedikleri, aşağıladıkları, nefret söylemlerinin tümünü kullandıkları yerli halklar yüzünden ellerinden alınacağını düşünür.
Ben bunu Avrupa’da önerilen “yeşil yeni anlaşma” önerisine benzetiyorum, “otomotiv ve uçak endüstrisi fosil yakıt kullanıyor, iklim değişikliğine neden oluyor, bu endüstrileri hemen sınırlamalıyız, oralarda çalışan işçilere bir iki yıl maaş yardımı yapılsın, yeni endüstriyel alanlar ortaya çıkacaktır, iş bulurlar” . Nasıl? Belli değil, üstelik endüstri 4.0 uygulamaları ile işsizlik daha da artıyor ve artacak.
Bu öneri bile bir karşılığı olmasa da minimal bir öneri içeriyor, belli ki Şili halkının geleceğe yönelik ne olacağına ilişkin bir fikri yok, ayrıca bir planlama olduğundan da kuşkuluyum (ben bilmiyor olabilirim varsa eksikliğimdir der kabul ederim). Bu ikilem sınıf mücadelesi ile ekoloji mücadelesinin olduğu her yerde vardır. Biz de 3. Havalimanı yapılmasın diye direnirken, o şantiyede üstelik korkunç koşullarda insanlar ekmeğini kazanmaya çalışıyordu. Yönetmeye aday olduğunuzda ikisine de yönelik bir projeksiyonunuz olmalı ve bunu halka anlatabilmelisiniz. Şili de aslında bir tarım toplumu ve temiz gıda üretimi yaparak yaşamlarını sürdürebilir, kirli sermaye ve temsilcilerinden kurtulabilirlerse tabii.
Yeni Anayasa nasıl yapılacak?
Boriç, oylamanın hemen ardından yaptığı konuşmada halkın mesajını aldıklarını, daha geniş bir katılımla yeniden anayasa çalışmalarına başlanacağını söyledi. Çatlak sesler, istifa edin diyenler olsa da 2026’ya kadar iktidarda olduğu için aslında yapabilecekleri var. Şimdi esas mesele merkez solu ikna etmesi, Sosyalist Parti’ye istediklerini gerçekleştirmek için ciddi tavizler vermesi gerekeceği tüm yorumcuların ortak fikri. Sonuçta nasıl bir anayasa ortaya çıkar bugünden öngörmek zor, kesin olan reddedilen metin kadar ilerici olamayacağı, izleyip göreceğiz.
Önemli başlıklardan, kadınların kazanımlarına dokunulmayacağını ummak istiyorum, şu andaki mecliste bile yüzde 45 ile temsil ediliyorlar, LGBTİ+ vekil sayısı en az 7. Kürtaj yasasının, Latin Amerika’nın en muhafazakâr ülkesi kabul edilen Şili’de ne olacağını öngörmek ise zor.
Şili yeni Anayasa sürecinden çıkarmamız gereken dersler
Öyle ya biz de seçime gidiyoruz ve elbet bu iktidardan kurtulacağız. Ekonomik durumumuz Şili ile yarışır, siyasal durum, haklar ve özgürlükler ise dünyanın en kötüler sıralamasında herhalde bir numaradır. Asıl tabloyu bu iktidarı defettikten sonra göreceğiz kuşkusuz. Şimdi “kurucu meclis” tartışmaları, yeni anayasa bizde de konuşulmaya başlandı, 12 Eylül Anayasa’sından kurtulmak bizim hakkımız fakat bizde bu süreç nasıl işleyeceği çok muğlak, belirsiz.
Gerçek bir “sosyal ve demokratik hukuk devleti” anayasası yapmak ve kabul ettirmek kolay değil, örnekte de görüldüğü gibi. Bu ancak örgütlü, meclisleşmelerini yerellerin en küçük hücresine kadar tamamlamış bir toplum olabilirse mümkün olur. Şili’de başkanlık seçimlerinin ilk turunda bile Boriç’in kurduğu komünistler ve diğer solcuların ortak ittifakı yüzde 26 oy alabilmiş, ikinci turda faşist Kast karşısında yüzde 56 ile başkan seçilmişti, şimdi kamuoyu araştırmaları yüzde 38 civarında oyu olduğunu söylüyor. Hazırlanan anayasanın içeriğine de bakınca bizim standartlarımıza göre kapitalizmi aşan bir görüşe sahip olduğu net.
Bizde bıraktım toplumu, örgütlü, içinde sosyalistlerin de bulunduğu HDP’nin ortalama oyu henüz yüzde 13+-. İçinde sosyal demokrat unsurlar olsa da büyük çoğunluğu ulusalcı CHP var bir de, onun da oyu maksimum yüzde 25. Tabloyu böyle değerlendirdiğimizde çubuğu kendimize yani sosyalistlere bükmek gerekiyor.
Şili’nin bugünkünden kötü de olsa bir olasılığı halen var, ya bizim?
HDP ve dışındaki sosyalistlerin kurduğu ittifak ve yine içinde olmayan ama en yakınındaki örgüt ve partilerle birlikte sadece seçim sürecini düşünerek değil sonrasında bu ülkeyi dönüştürecek alt yapıyı hazırlamaya başlamaları gerekiyor. Eğer seçimden sonra özgür ve demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsak kendi küçük parti ve örgütlerimizi nasıl olsa büyütürüz düşüncesinden bir an önce vaz geçip, birlikte mücadele ederek geleceği kurma iradesini göstermeliyiz.
Kaynak: Siyasihaber
