Dünya denen bu alemde, insanlar, evcil-vahşi tüm hayvanlar, bitkiler, otlar, ağaçlar, çiçekler, böcekler, tek hücreliler, çok hücreliler, ortak çevrede, birbirimizle bağlantılı yaşıyoruz. Konuyu insan sağlığı perspektifinden değerlendirecek olursak, sağlığımız, hayvanların sağlığı ve ortak yaşadığımız çevremizle birebir bağlantılı. Çünkü insanlar olarak hayatımızı devam ettirebilmemiz ve refah içinde yaşayabilmemiz için, ekosistemin içindeki, toprak, su, hava, besin maddeleri gibi bileşenlere gereksinim duyarız. Bu yaşadığımız ortak çevrede, tüm canlılar olarak birbirimizle karşılıklı ilişkilerimizle sürdürdüğümüz birliğin, bütünlüğün adı ekosistem. Yani bir bütünün parçasıyız. Bütünden ayrı olarak varlığımızı sürdürmemiz olanak dışı. Yemek, içmek, barınmak, nefes almak kısaca yaşamak için ekosistem, dengeli kararlılığını sürdürmek zorunda. Kısaca, ekosistemi bozmadan denge içerisinde yaşamaya mecburuz.
Temiz su, temiz enerji, temiz hava, güvenli ve besleyici gıdayla sağlığımızı refah içinde sürdürebilmemiz için, bu gezegende, bu ekosistemin yani bu birlikteliğin dengede kalması, işlevinin bozulmaması gerekiyor. Bütünün, dengede ve sağlıklı olması gerekiyor. Biri bozulursa, domino taşı gibi diğerlerini de etkiliyor. İşte bu insan, hayvan ve çevrenin, yani ekosistemin bir bütün olarak sağlığın sürdürülmesi için dengede tutulması yaklaşımı, bugün ‘tek sağlık’ olarak adlandırılıyor.
Tek sağlık demenin, bütünün sağlığı demek olduğunu, bütünün parçalarından biri bozulursa diğer parçaların da bozulacağını anladık, peki bunu nasıl sağlayacağız? Öyle ya, tek bir canlıyı sağlıklı kılmak hekimliktir ama tüm insanlığı, toplumu, hayvanları, hayvan sürülerini yaşatmak kolay değildir. Bunun sağlanması için tıp hekimleri, veteriner hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının bir vücut halinde, işbirliği içerisinde çalışmaları gerekir. Eğitimciler, sosyologlar, biyologlar, çevre uzmanları, endüstriyel uzmanlar, yaban hayat araştırıcıları, zooteknistler, bilim insanları, istatistikçiler ve hukukçular gibi pek çok alan uzmanlığı da bu konunun içerisinde yer alırlar.
Nüfus artışı sonucu artan gereksinimler, şehirleşmenin yarattığı sorunlar, hayvansal kaynaklı gıdalara olan ihtiyacın artması ve bunun yarattığı sorunlar, uluslararası ulaşımın kolaylaşması, teknoloji ve endüstriyel gelişmenin getirdiği sonuçlar, iklim değişiklikleri ve bunun sonuçları ve yaban hayata insan müdahalesinin yarattığı sorunlar neticesinde ekosistemin tehlike çanlarını çoktan çalmaya başlamıştır.
Yeni bulaşıcı hastalıkların çoğu hayvan kaynaklı
Bu alanların içerisinde veteriner hekimliğin önemini vurgulamak isterim. Niye derseniz; son otuz yılda, yeni ortaya çıkan zoonotik bulaşıcı hastalıkların çoğunluğunun hayvanlardan kaynaklandığı netlik kazanmıştır. Veteriner hekimler, halk sağlığını tehdit edebilecek hayvan hastalıklarına karşı ilk ve en iyi savunma hattıdır.
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün 2021 açıklamasına göre, her yeni çıkan beş hastalıktan üçü zoonotik, yani hayvandan insana bulaşabilir. Kuş gribi, Ebola, Kırım Kongo kanamalı ateşi, Batı Nil virüsü, maymun çiçeği, BSE, SARS, tüberküloz, şarbon, brusella, kist hydatik, kuduz akla ilk gelen zoonozlara örnek. İnsanlar için hastalık yapıcı olarak bilinen 1415 etkenin, 868’i zoonotik. Yani, hayvanlardan insanlara bulaşabilir. Buna engel olan tek meslek veteriner hekimlik. Hayvanın yediği yem, kesildiği mezbaha, ambalaj, her aşamada veteriner hekimin görevi söz konusu.
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2020’de ülkemizde 14 bin 800 kişi zoonoz hastalıklara yakalanırken, bunun yüzde 59 ile en yüksek oranını brusella oluşturmaktadır. Gerisi kist hydatik, Kırım Kongo kanamalı ateş, salmonella olarak sıralanır. Brusella, deriden temasla, ayrıca et, süt, peynir gibi gıdasal kaynaklardan, şarbon yine deri teması, solunum ve gıdasal kaynaklardan geçen hastalıklardır.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl 200 binin üzerinde kuduz riskli köpek saldırıları için sağlık birimlerine başvuruluyor. 2017’de Ulusal Parazitoloji Kongresi’nde Türkiye’de her 150-200 kişiden birinde, kist hydatik enfeksiyonu bulunduğu tahmininde bulunulmuş ve daha sonra yapılan ve mikrobiyoloji bülteninde 2020’de yayımlanan bir çalışmada 163 kişiden birinde kist hydatik bulunduğu ortaya konarak bu tahmin doğrulanmıştır. Köpeklerden geçen leishmania hastalığı için Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde yapılan bir çalışmada, 131 sahipli köpeğin yüzde 37’sinde leishmania tespit edilmiştir.
Tarımda kullanılan ilaçların kalıntıları, çevre kirliliği, iklim krizi, iklimden etkilenen canlılar, ekolojinin dengenin bozulmasına neden olup sağlığı direkt etkiliyor. Alman merkezli istatistik şirketi Statista raporuna göre, insan ölümüne en büyük oranda sebep olan hayvanlar olarak ilk sivrisinek, sonra yılanlar sıralanıyor. Yarasalar ve yılanlar insanlara geçen virüslerin de rezervuarları. Yarasadan geçen Covid-19, iki yılda 5 milyondan fazla insanın ölümüne sebep oldu.
Dünya sıcaklığının 2100’e kadar 2 derece daha yükseleceği öngörülüyor. Bu durumda, artan sıcaklık, patojenlerin, yani hastalık etkenlerinin de üremesini arttırıp, kuluçka dönemini kısaltıp, hastalık yelpazesini genişletecek.
Çevresel kirliliğin payına gelince, hayvanlara yem ve suyla geçen ve hayvandan da hayvansal gıdayla insana geçen kimyasallar, toksik maddeler var. Bunların endokrin bozucu etkileri söz konusu. Kronik etkiler yaratıyorlar. Bunlar vücuttaki doğal hormonların bağlanmasın, atılmasını değiştiriyor. Bilinçsizce kullanılan antibiyotikler, insanlarda da antibiyotik direncine sebep oluyor. Dünyadaki fazla nüfus, havayı, suyu, toprağı kirletiyor. Suya karışan kimyasallar zehirli etki yaratıyor. Hava kirliliği solunum yolu hastalıklarına zemin hazırlıyor.
İnsanlarda ve hayvanlarda meydana gelen zoonozlarla ilgili verileri toplayan hastalık takip programı veteriner tıbbı ve beşeri tıbbının entegrasyonu için son derece önemli. Ama zoonotik hastalıkların takip, planlama ve analizine ilişkin raporlama çalışmaları birçok ülkede zorunlu değil. Türkiye’de 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’na dayanak alınarak hazırlanan ihbarı mecburi hayvan hastalıkları yönetmeliğine göre, ihbarı mecburi kara hayvanları hastalıkları olarak 34, su hayvanları hastalıkları olarak 17 farklı hastalık sıralanmış. Bu hastalıklardan biri sığır tüberkülozu. Ülkemizde 2007-2010 arası yapılan bir çalışmada, insanlarda çiğ süt kaynaklı olarak sığırlardan geçen tüberküloz oranı yüzde 5,3 olarak saptanmıştı. 5996 sayılı yasaya göre ev hayvanları açısından, kuduz ve kedilerin süngerimsi beyin hastalığı, Tarım ve Orman Bakanlığı’na ihbarı mecburi hastalıklardır.
Hasta hayvanın salya, kan, idrar, mukus, dışkı gibi vücut sıvılarıyla temas etmekle, hasta hayvanın temas ettiği yerlere ya da nesnelere temas etmekle, hasta hayvandan aldığı etkeni, insana taşıyan sinek, bit, pire, kene gibi böceklerle, hasta hayvanın etinin, sütünün, yumurtasının tüketilmesiyle, hasta hayvandan bulaşan hastalık etkenlerini taşıyan kirli suyun tüketilmesi ya da temas edilmesiyle, hastalıklar hayvanlardan insanlara geçer.
Ekonomiyi de etkiliyor
Zoonotik hastalıklar sadece sağlığı etkilemez, işgücü ve ekonomik kayıplara, dolayısıyla ülke ekonomisine de darbe vurur.
Türkiye’de ‘tek sağlık’ sistemi kurumsal olarak oluşturulabilmiş değil. Tek sağlık konusunda veteriner hizmetleriyle ilgili düzenleme gerektiren önemli eksiklikler söz konusu. 1937’de Atatürk tarafından imzalanan Uluslararası Cenevre Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesine göre, veteriner hizmetlerinin bir bakana doğrudan bağlı yetkili bir veteriner hekim tarafından yürütülmesi ve ülke genelinde örgütlü olması gerekirken, ülkemizde Cenevre Sözleşmesi imzalandığı halde uygulanmıyor.
Hayvan hastalıkları, gerek hayvan ve insan sağlığı gerekse ekonomi için büyük bir problem. Ülkede veteriner hizmetleri sekteye uğradığında, bu küresel bir sorun haline dönebilir. Ülkemizde etkili veteriner hizmetleri altyapısı için, 1985 öncesinde olduğu gibi merkez ve taşra teşkilatı olan müstakil bir yapı haline getirilmeli. Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık personeli kapsamından çıkarılan veteriner hekimliğin yeniden sağlık sınıfına dahil edilmesi acilen gerekli.
Ülkemizde, ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi (CDC), Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) gibi ulusal bir hastalık kontrol ve korunma merkezi bulunmuyor. Sağlık Bakanlığı’nda veteriner halk sağlığı konusunda bir birim söz konusu değil. Veteriner halk sağlığı genel müdürlüğü ve buna bağlı olarak taşrada sağlık il ve ilçe müdürlüklerinin altında veteriner halk sağlığı birimleri oluşturulmalı. Belediyeler bünyesinde, büyükşehir belediyelerinde veteriner işleri daire başkanlığı, ilçelerde veteriner işleri müdürlükleri bulunmuyor. Bu durumda ülkemizde ‘tek sağlık’tan söz edilebilir mi?
*Dr. Gülay Ertürk, Veteriner Hekimler Derneği Genel Başkanı
Kaynak: DİKEN
