Çağdaş Gazeteciler Genel Başkanı Kıvanç El ise ANKA Haber Ajansı tarafından haberi hazırlanan ve hükümet tarafından yalanlanmayan taslağı baz aldıklarında ‘casusluk’ düzenlemesinin oldukça sıkıntılı olduğunu söyledi. “Elbette devletler casuslukla mücadele eder” diyen El, ancak buradaki düzenlemenin casuslukla mücadeleden öte gazetecilik ve sivil toplum ile mücadele izlenimi bıraktığını söyledi. El, “Çünkü yasanın gerekçesinde dikkat çeken tanımlamalar var. Örneğin yabancı organizasyon deniliyor bunun kastı nedir? Hibe alanlar ya da fon alanlar direk hedef haline getirilebilecek. Çok ucu açık ifadeler var. Bunları biz söylemiyoruz çünkü MHP Genel Başkan Yardımcısı ve MHP’den yapılan açıklamalarda bu yasanın hibe, fon alanlar olduğu açıklandı. Daha yasa taslağı gelmeden fon alanların veya sivil toplum kuruluşların hazırladığı raporların hedef haline geleceği ifade edildi. Bu ciddi bir sorun” dedi.

Baskıcı ve totaliter rejimlerin yaptığı tarzda bir düzenleme olduğuna dikkat çeken El, “Bu düzenleme bu haliyle Meclis’e gelmemelidir. Bu açıdan direk gazeteciliği hedef alan bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz. Zaten iktidar tarafından yapılan paylaşımlarda bunun nihai hali olmadığı söyleniyor. Kamuoyunda yürütülen tartışmalar sonucunda böyle bir karar aldıklarını düşünüyoruz. Biz bu durumu dezenformasyon düzenlemesinde de yaşadık. Orada da gazetecileri hedef almayacaklarını söylediler ancak çok sayıda gazeteciye soruşturmalar açıldı hatta tutuklananlar oldu. Burada da yine gazeteciler hedef alınacaktır” dedi.

TGS: İKTİDAR BASINI SUSTURMAK İÇİN PEK ÇOK ARAÇ GELİŞTİRDİ

TGS Genel Sekreteri Banu Tuna ise düzenlemenin iktidarın gazetecileri baskı altına almak, yargılamak ve susturmak için yıllar içinde pek çok araç geliştirdiğini söyledi. Tuna, “Dezenformasyon Yasası, TMK ve özellikle 6. Madde bunlardan ikisi sadece. RTÜK ve BİK gibi kurumları saymıyorum bile. Ama belli ki hala tam kontrol sahibi olduklarını düşünmüyorlar. Yabancı fonların desteğiyle ayakta kalabilen, eleştirel çizgideki basın kurumlarına yönelik kullanılması düşünülüyor gibi görünüyor. Biz basın ve ifade özgürlüğü üzerinden tartışıyoruz ama sivil toplum üzerinde de büyük sonuçları olacak bu tasarı yasalaşırsa” dedi.

UTKU ÇAKIRÖZER: ‘SANSÜR YASASI’NIN DEVAMI GİBİ

‘ÖNGÖRÜLEBİLİRLİKTEN UZAK BİR DÜZENLEME’

“Ülke güvenliğinin aleyhine, iç ve dış siyasal yararlarının aleyhine faaliyetlerde bulunulmasını hiç kimse istemez” diyen Sağkan, şöyle devam etti:

“Ancak kanun metnine baktığımızda son derece sıkıntılı, öngörülebilirlikten son derece uzak bir düzenlemenin hayata geçirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Tabii basına yansıyan bu taslağın bu haliyle hazırlandığını kabul ettiğimiz varsayıma üzerine bu konuşmayı yapıyorum. Bizim elimize ulaşmış bir taslak henüz yok. Ancak anladığımız kadarıyla böyle bir düzenlemenin getirilmesi kuvvetli muhtemel. Bu anlamda öncelikle bundan yaklaşık bir buçuk sene önce hayatımıza giren ve yine dezenformasyonla mücadele adı altında kamuoyuna tanıtılan Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinde yapılan düzenlemeyi hatırlatmak gerekiyor. O düzenleme de son derece sorunlu bir düzenlemeydi ve biz o düzenleme hayata geçmeden önce de gerekli uyarılarımızı yapmıştık. İfade hürriyetinin ve o şemsiye altında özellikle basın hürriyeti bakımından çok tehlikeli bir düzenleme olduğunu o gün ifade etmiştik. Geçen süreç zarfında gördük ki yaklaşık 30’a yakın gazetecinin bu madde kapsamında soruşturma ve kovuşturmalara uğradığı hatta tutuklamaların, adli kontrol uygulamalarının yaşandığını görüyoruz.”

Bugün getirilmeye çalışılan ‘etki ajanlığı’ düzenlemesinin sivil toplum ve akademinin özgürlüklerini kısıtlayıcı bir uygulamaya dönüşme tehlikesini içerdiğini belirten Sağkan, bu kaygıları hissetmekte haklı gerekçeleri olduklarını söyledi. “Tabi hukuki yönden yapacağımız değerlendirme ise kanunilik ilkesinden son derece uzak bir düzenlemeyi bize gösteriyor” diyen Sağkan, “Özellikle araştırma yapma ve yaptırma başlığı yine ülkenin iç ve dış siyasal yararları gibi soyut ifadelerin kim tarafından ve nasıl tespit edileceği ciddi anlamda bir soru işaretidir. Bir ülkenin iç ve dış siyasal yararları nedir, buna ilişkin tespiti bir cumhuriyet savcısı ne ölçüde yapabilecektir? Araştırma yapmak veya yaptırmak gibi son derece hukuki ve bilimsel bir hak nasıl kriminalize edilerek bir suç tanımının içerisine konulabilir? Bunlar arasındaki illiyet bağı, sebep-sonuç ilişkisi nasıl ortaya çıkarılacak?” diye sordu.

‘ANAYASA MAHKEMESİ’NİN GEÇİT VERMEYECEĞİ İNANCINDAYIM’

Bu yönleriyle değerlendirildiğinde taslak düzenlemenin kanunilik ilkesinden tamamen uzak olduğunu söyleyen Sağkan, yine öngörülebilirlik ve belirlilik ilkesine de aykırı olduğunu aktardı. Düzenlemeye ilişkin yaptığı itirazlar neticesinde böyle bir düzenlemenin ya hiç getirilmemesi ya da hukuki sınırlar içerisinde daha somut belirlemelere imkan verecek şekilde tekrar düzenlenerek kamuoyunun tartışmasına açılması gerektiğine inandıklarını aktardı. Sağkan, “Aksi takdirde bugün basında gördüğümüz şekliyle bir kanun taslak düzenlemenin Meclis’te yasalaşması halinde, Anayasa Mahkemesi’nin kanun ilkesi çerçevesinde böyle bir yasaya geçit vermeyeceği inancındayım. Haliyle bu göz göre göre bu noktaya gelmesindense bugünden bu kanun maddesinin daha hukuki bir çerçevede değerlendirilmesi için gerekli ortamın yaratılmasının siyasetçilerin üzerinde bir anlamlı sorumluluk olduğu inancındayım” dedi.

DİSK BASIN-İŞ: KANUN SADECE GAZETECİLERİ DEĞİL TOPLUMUN HER KESİMİNİ SUÇLUYOR

Artı Gerçek’e konuşan DİSK Basın-İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, 9. Yargı Paketi üzerine yürütülen tartışmalar sonucunda bazı maddelerin yeniden düzenleneceğini öğrendiklerini aktardı. Dedeoğlu, kamuoyunda “etki ajanlığı” olarak bilinen maddenin netleştirileceğini, AK Parti ile muhalefet arasındaki temaslarda taslağın Meclis’e gelmeden önce bu maddedeki muğlak ifadelerin düzeltilmesi gerektiği yönünde görüş birliğine varıldığı haberleri aldıklarını söyledi. Dedeoğlu, “Mevcut haliyle etki ajanlığı ile ilgili maddenin gerekçesinde “Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmekte. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecek. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecek” dedi. Dedeoğlu şöyle konuştu:

‘BU KANUN MECLİS GÜNDEMİNE TAŞINMAMALIDIR’

“Kanun Meclisten geçtiği taktirde, sadece gazeteciler de değil toplumun her kesiminden meslek gurubunun; araştırmacı gazetecilerin, başta diplomasi olmak üzere uzman gazetecilik alanlarının, AB veya başka dış finansman kaynağı kullanan dernek ve oluşumların, yabancı medya mensuplarının, yabancı medyaya bağlı çalışan Türk gazetecilerin, tasarruf isteyen, emekli maaşına zam isteyen, adil paylaşım isteyen sendikalar ya da kişilerin, tank palet fabrikası Katar’a satılmasın, Boğazlar Montrö’ye göre kullanılsın, ordu siyasallaşmasın diyen askerlerin, aşı halk sağlığıdır diyen, Kamu Hastaneleri verimsiz yatırımlardır diyen hekimlerin, kadın hareketi, LGBTİ hareketi, çevre ve ekoloji hareketlerinin bu yasanın ilgili maddesinden rahatlıkla suçlanabileceği açıktır. Bu bağlamda etki ajanlığı diye getirilmeye çalışılan yeni suç kavramı tüm toplum katmanlarını susturmaya yönelik cezalandırma girişimidir. Bu madde yargı paketinden tümüyle çıkartılmalı meclis gündemine taşınmamalıdır.”

ÇGD: HEDEF GAZETECİLERDİR