Devlet, çıplak bir sınıf egemenliğidir. Sınıfsal tahakkümün sürekliliğini sağlayan özel tipte bir örgüttür. Sınıfsal antago-nizmanın sarih bir dışa vurumudur. Sınıf mücadelesinin somut bir tarafıdır. Varlığı, sınıf mücadelesini koşullar.
Kapitalist devlet, kapitalizmin en temel çelişkisi olan üretim araçlarının özel mülkiyetiyle, üretimin kolektif karakteri üzerinden ontolojisini kurar. Bu durum çok boyutlu bir sınıf tahakkümünü koşullar. Sınıf mücadelesinin gerçek ve yaşanan bir şey olması devletin organikliğini ortaya koyar. Kapitalist devlet bu noktada sınıf tahakkümünün ve iktidarının en kon-santre, en şiddetli ve en nüfuz edici aşaması olarak ele alınabilir.
Kapitalist devlet sermaye birikiminin ve sömürünün sürekliliğini sağlayan ve güvence altına alan bir aygıt olarak olarak işlev görür. E. Pasukanis kapitalist devlet örgütlenmesinin burjuva sınıfının bütünlükçü sınıfsal çıkarı üzerinden gerçekleş-tirdiğine vurgu yapar. Bu durum devletin yeniden yapılanması ve restorasyonu için de geçerlidir. Burada Pasukanis’in bur-juva sınıf çıkarı ve bütünlükçülük vurgusu dikkat çekicidir. Ve kapitalist sistemin manik karakteriyle uyumludur. Kâr ve daha fazla kâr arzusu üzerinden şekillenen bu manik karakter, kapitalist devletin bir makine gibi hareket etmesini koşullar. Bu makine, sınıf tahakkümü ve artı-değerin gaspı üzerinden çalışır. Kapitalist devlet için sermaye birikim sürecinin korun-ması aslolandır.
Devlet her yerde olma ve her şeye muktedir olma arzusunu simgeler. Bu arzu kapitalist sınıfın her şeyi metalaştırma ve sürekli kâr arzusuyla birleşir ve ortak evrenlerini yaratır. Bu evrende işçi sınıfının yıkımı ve kadavraya dönüştürülmesi, doğanın ve kadının sömürgeleştirilmesi esas olandır.
Aygıtlar bütünlüğü olarak devlet
2008 yılında finans krizi olarak dışa vuran kapitalizmin yapısal/sistemik krizi sınıflar mücadelesinde yüksek bir kon-jonktürün önünü açtı. Sınıflar mücadelesinde küresel düzeyde yeni bir momenti simgeleyen kriz, kapitalist devletin yeni-den yapılanmasını zorunlu kıldı. Multi-kriz şeklinde biçim alan kriz, sağlık krizi ve ekolojik krizle birlikte kapitalizm varoluşsal bir kriz içine girdiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda böylesi kriz dalgaları sınıfsal antagonizmayı şiddetlendiren dinamiklerin önünü açıyor.
2009 yılıyla birlikte günümüze kadar küresel düzeyde üç dalga halinde yükselen sınıf ve kitle hareketleri bunun somut göstergesidir. Yine içine girdiğimiz dönem emperyalist-kapitalist sistemin tarihindeki asalaklaşma ve çürümesinin en ekst-rem noktaya ulaştığı dönemdir. Kapitalist-emperyalist sistemin sürdürebilirlik zeminin ortadan kalktığı bu koşullarda kapitalist devlet, karşı devrimci özel tipte bir örgüt olarak sınıflar mücadelesini kontrol etmek, sermaye birikiminin sürekli-liğini sağlamak, olası riskleri hesaplayıp yeniden konumlanmak, sınıf mücadelesinin ritmine göre biçimlenmek, işçi sınıfını atomize etmek ve artı-değer sömürüsünü garanti altına almak için yeniden yapılanıyor.
Sınıflar mücadelesinin yeni dinamikleri yeni devletin inşa sürecinin önünü açmaktadır. Özellikle son 40 yılda uygula-nan neo-liberal kapitalizm, yeni devletin nesnel zeminlerini ortaya çıkardı. Yeni devletin en dikkat çeken özelliği finans kapitalle paralel bir yaşam sürdürmesidir. Bir başka anlamda finans kapitalin varlığı, kendi varlığını koşullamaktadır. Başka bir deyişle yeni devlet varlığını, finans kapitalin varlığıyla özdeşleştirmektedir.
Karşımızda bir aygıttan öte aygıtlar ağı var. Yani yeni devlet gerçek manada özel tip/özel bir tür örgüt olarak konumlan-mış durumda. Yeni devlet kapitalist sistemin enterkonnekte niteliğine bağlı olarak ve bu niteliğinin derinleşmesiyle, küre-sel finans kapitalin ihtiyaçlarına uygun biçimde yeniden işlevleniyor. Sermayenin uluslararasılaşması ile devletin uluslara-rasılaşması arasında ilginç paralellikler ve ortak angajmanlar bulunuyor. Sermayenin küresel yönelimleri, hamleleri ve arayışlarına yeni devlet, bütün millilik söylemlerine karşı cevap üretiyor, bir güvenlik kuşağı oluşturmakla kendini mükel-lef sayıyor. Buradaki vurgumuz ulus devletin yok olduğuna ya da işlevsizleştiği yönünde bir vurgu değil, yeni devletin biçimlenişi ve yeni işlev kazanmasına ilişkindir.
En başta kapitalist sistemin bir dünya sistemi olduğu ve enterkonnekte karakter taşıdığı gözardı edilmemelidir. Yani as-lonan, küresel finans kapitalin artı-değerin artırılması ve artı-değerin realizasyonu doğrultusunda hayata geçirdiği strateji-lerin aksatılmamasıdır. Ve bu yönde işçi sınıfının atomizasyonu ve enkazlaştırılması stratejik önem taşımaktadır. Yeni dev-letin asli varoluşu bu stratejileri hayata geçirmektir.
Finans kapitalin bu manada kâr realizasyonunu bozacak gelişmeler stratejik sorun anlamına gelmektedir. Yeni devlet fi-nans kapitalin bu ve benzeri ihtiyaçlarına ve özellikle sürekli ve daha fazla kâr arzusuna yani manik karakterine uygun biçimlenmekte ve işlevlenmektedir. Örneğin M. Buravoy fabrika rejimleri, despotik emek rejimleri kavramını fabrika ve çalışma alanıyla sınırlamaz, daha geniş perspektifte ele alır, emek rejimlerini kapitalist devlet ve siyasi rejimle ve hükümet-lerin izlediği politikalarla bağlar kurarak açıklar. Artık bu boyut sermayenin uluslararasılaşmasına bağlı olarak derinleşmiş, küresel mahiyet kazanmıştır.
Devletin tüm kurum ve yapılarıyla şirketleşme süreci de tam bu noktada devreye girmektedir. Karşımızda küresel mali sermayeyle içkin bağları olan kapitalistleşmiş bir şirket devlet bulunuyor. Türkiye kapitalizminin küresel tedarik odakla-rından biri olmaya aday olması ve Anadolu ve Kürt illerinin küresel fabrikanın atölyesine dönüşmesi ve devletin hızla ve radikal bir şekilde kapitalist şirketleşme süreci vurgularımıza en iyi örneklerden birini oluşturuyor. Aslında süreç “kolektif kapitalist” olarak devletin şirketleşmesi ve şirket devlet olarak inşası şeklinde biçimleniyor.
Yeni rıza mekanizmaları
Bu gelişmenin önemli bir ayağı sendikalardan barolara, farklı odalardan, derneklere ve “sol” partilere kadar sivil toplum örgütleri olarak tanımlanan yapıların da şirketleşmesidir. Bu yapılar hızla devletin organik parçası olmasa da onun organik parçası gibi hareket etmeye başlayarak, yeni rıza mekanizmaları üretme işlevi kazanmaktadır.
Yeni devlet iki zemin üzerinden karşı devrimci ve yüksek oranda yıkıcılığını ortaya koymasıyla dikkat çeker. Tarih ve ge-lenek olarak beslendiği kanallar ve küresel düzeyde ortaya çıkan karşı devrimci deneyimler yeni devleti yetkinleştirmekte ve hamle gücünü artırmaktadır.
Daha net ve açıklayıcı bir ifadeyle yeni devletin, jel özelliklerine sahip bir istilacı ve gerektiği zaman ortaya çıkan bir predatör gibi biçimlendiğini söyleyebiliriz. Yeni devletin jel karakteri onun yaşamın her alanına kolaylıkla nüfuz edebil-mesini sağlıyor. Yeni devlet, sınıflar mücadelesinden öğrenip tecrübe biriktiriyor. Daha esnek ve sürekli hareket etme kabi-liyetine haiz. Yüksek manevra yapabilme beceresi gösterebiliyor. Sermayenin aklı ve ruhuyla bütünleşmiş, sınıf mücadelesi-nin momentlerine uyum sağlama özelliği kazanmış durumda. Yapay zekâ gibi yeni teknolojilerle bilginin tekelini kontrol etmesi, enformasyonu bütünüyle denetlemesi ve gerçekliği çarpıtarak kitleleri kolaylıkla manipüle edebilmesiyle dikkat çekiyor. Aynı zamanda jel niteliğiyle hayatın her alanına sızan, müdahale eden, muhalefetinden öğrenen, onu kendi belir-lediği alana sıkıştıran ya da bu alanda yaşamasına, hareket etmesine, politika yapmasına izin veren, ona konfor alanları açan özellikler taşıyor. Kısaca birçok parçanın bir araya gelmesiyle oluşmuş ve birçok parçanın özerk çalışabildiği bir ağ sistemiyle karşı karşıyayız.
Yeni devlet aynı zamanda bir predatör, yani kusursuz iz sürebilen bir avcı. Finans kapitalle devlet arasında ilişkiye do-kunulmadığı sürece ortada görünmüyor. Teknolojinin yarattığı olanaklarla tam kontrol ağı oluşturarak izliyor, infrared algı-lıyor, kaydediyor, yüksek tolerans gösterebiliyor. Fakat belirlenen sınırların dışına çıkıldığında hızla etkisizleştiriyor, irade kırıyor ya da imha ediyor. Predatör, modern Leviathan’ın en karakteristik özelliği olarak dikkat çekiyor.
Aynı anda farklı gerçeklikler
Yeni devlet aynı anda ikili rejim uygulama kabiliyeti gösterebiliyor ya da aynı anda veya hızla iki kapitalist devlet bi-çimini hayata geçirebilen nitelikleri üzerinde taşıyabiliyor. Bu zamana kadar daha kategorik ele alınan devlet biçimleri yeni dönemde iç içe geçerek eş zamanlı varlık gösteriyor. Farklı gerçeklikler aynı anda aynı coğrafyada yaşanabiliyor ve bu normalleştiriliyor. Bu noktada Beyrut’un bir tarafında iç savaş yaşanırken diğer tarafında insanların lüks kafelerde keyifle kahve içmeleri örneği verilebilir. İç savaş ve konfor alanları aynı düzlemde varlık bulabiliyor. Diyarbakır’da Sur yerle bir edilirken kentin diğer yakasında yaşamın aksamadan sürmesi ya da Türkiye’nin batısı ile Kürt coğrafyasının gerçekliği ara-sında derin bir uçurum olmasının normalleşmesi daha yakın örnekler olacaktır.
Yeni devlet, yüksek rıza mekanizmaları üretme yeteneğiyle de dikkat çekmektedir. Yukarıda da belirtiğimiz bu nokta yeni dönemde itaat ve rıza mekanizmalarının modern teknolojiyle desteklenmiş biçimlerini gündeme getirmektedir. Yeni devlet her devlet gibi muktedir ve merhametsiz bir devlet olarak inşa oluyor. Çok boyutlu sınıf tahakkümü üzerinden ontolojisini kuruyor. Sermaye diktatörlüğünün yeni biçimi olarak son derece tehlikeli, alt sınıfları bloke eden, kapitalizmin aktüel yok ediciliğini üzerinde taşıyan, geçmiş olağanüstü devlet biçimlerinin tecrübesinden yararlanan, esnek ve sınıflar mücadelesi-nin ritmine göre şekil ve işlev kazanan yeni ve yıkıcı kapitalist devlet biçimiyle karşı karşıyayız. Ancak böylesine bir komp-leks yapının da Aşil noktasına sahip olduğu unutulmamalıdır. Sınıflar mücadelesi tarihi bize bunu gösteriyor.
Kaynak: Yeni Yaşam
