TTB: Yenidoğan Çetesi Olayı, Sağlıkta Piyasacı Dönüşümün Vahim Sonuçlarından Biridir; Çözüm ise Kamucu, Eşit, Ulaşılabilir, Ücretsiz, Nitelikli Bir Sağlık Sistemindedir
İstanbul’da çok sayıda bebeğin, aralarında hekimlerin ve sağlık çalışanlarının da olduğu bir çete tarafından tıbbi gereklilik olmadığı halde anlaşma yapılmış özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerine yönlendirildiğine, bu sayede Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan ve ailelerden haksız gelir elde edildiğine ve daha vahimi bebeklerin bir kısmının yoğun bakım takipleri sırasında hayatını kaybettiğine ilişkin haberleri Türk Tabipleri Birliği olarak yakından takip etmekteyiz. Öncelikle, yetkili tabip odamız olan İstanbul Tabip Odası’nın konuyla ilgili inceleme başlattığını, süreci hızlı ve titizlikle yürütmekte olduğunu kamuoyu ile paylaşmak isteriz.
Olayla ilgili kamuoyuna yansıyan ayrıntıların hekimlik değerleri bir yana, insanlık ile bağdaşmayacak nitelikte olduğu ve sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiği açıktır.
Bizce çok açık olan bir diğer husus ise; bu olayın, yıllardır kamuoyunu ve yetkilileri uyardığımız bir gerçeği, Sağlıkta Dönüşüm Programı doğrultusunda uygulanan politikaların halkın yararına olmadığı ve sağlık sisteminde yıkıcı sonuçları olduğu gerçeğini inkar edilemeyecek şekilde ortaya koymuş olmasıdır. Sağlık hizmetini sıradanlaştıran, niteliğe değil niceliğe önem veren, hastaneleri ticarethane ve hastaları müşteri haline getiren, sağlığı piyasa kurallarına teslim eden Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlık sistemimizi çürütmüştür.
Sağlık Bakanlığı’nı halk sağlığına, hekimlik değerlerine ve sağlık çalışanlarına zarar veren, ülke kaynaklarını boşa harcayan ve bu son olayda gördüğümüz gibi insanlık değerlerinin ayaklar altına alınmasına neden olan politikaları bir an önce terk etmeye çağırıyoruz.
Halkın eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti alabilmesi için koruyucu hekimlik ve birinci basamağın güçlendirildiği, sağlık çalışanlarının iyi koşullarda güvenli ve güvenceli çalışabildiği, verilen hizmetin sayısının değil niteliğinin ve topluma katkısının değerlendirildiği bir sağlık sistemi hayata geçirilmelidir. Ülkemizin maddi ve insan kaynakları bunu yapmaya yeterlidir.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
SES:SAĞLIKTA TİCARET ÖLÜM DEMEKTİR!
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Soruşturma Bürosunca hazırlanan fezlekede, Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 12 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklerin yer aldığı iddianame sağlık sisteminin piyasalaştırılması ve giderek artan özel hastanelerin denetimsizliğini ortaya çıkarmıştır. Maddi kazanç için mafyatikilişkilerle çıkarlarını güvence altına aldıklarını düşünen bu kişiler çürümüş sağlık sisteminin tüm boşluklarını kullanarak onlarca bebeğin yaşam hakkına saldırmış ve 12 bebeğin ölümüne neden olmuştur.
Tam da bu yüzden; kamu ve üniversite hastanelerinin içini boşaltarak, itibarsızlaştırarak nerdeyse her köşede özel hastanelerin açılmasını teşvik eden Bakanlık politikalarının ne yazık ki geldiği noktayı önden gördük ve uyarılarda bulunduk. Yaşanan bu vahim durumun buzdağının üstü olması ihtimali kaygılarımızı daha da arttırmaktadır.
Şimdiki Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun bu olayların yaşandığı zamanlarda İstanbul İl Sağlık müdürü olarak görev yapmakta olduğunu hatırlatmak isteriz. Bu kirli ilişkilerin, bağlantıların 12 bebeğin ölümüne yol açmadan neden tespit edilemediğini, denetimlerin neden yapılmadığını, yapıldıysa neden fark edilmediğinisormak isteriz? Bu durum tüm özel hastanelerin acilen mercek altına alınmasını gerektirmektedir. SGK, bütün özel hastaneler ile anlaşmaları iptal etmeli. Bir daha da hiç bir özel hastane ile anlaşma yapmamalıdır.
Özel hastane sahipleri ya da şirketler hastanelerini Sağlık Bakanlığına devretmek isterse ederi üzerinden alınmalıdır. Bu kurumlarda etik ilkelere ve meslek kurallarına uygun çalışan emekçiler Sağlık Bakanlığında çalışan emsalleri gibi ücretlendirme ve kadrolu istihdam ile Bakanlık personeli hâline getirilmelidir.
Sağlık haktır! Yaşam hakkına yönelik tehditlerin sağlık kuruluşları ve çalışanlardan gelmesi kesinlikle kabul edilemez! Bakanlığı uyarıyoruz; Gözü dönmüş, etik değerlerini kaybetmiş bir güruhun para hırsıyla yaşamlara kast etmesi; piyasacı, metalaşmış sağlık sisteminin sonucudur ve sizin de bu durumda payınız vardır. Yargılama sürecinde sonuç ne olursa olsun bu kişiler kamu vicdanında da hüküm giyeceklerdir! Halkın sağlık hakkı için mücadele eden, türlü tehdit ve zorbalıklara rağmen iyi hekimlik değerlerinden vaz geçmeyen, ebelik ve hemşirelik gibi doğumdan ölüme yaşatmanın sorumluluğu ve yeminine sadık kalan, sağlık hizmetlerinin her aşamasında görev alarak aynı sorumlulukla çalışmaya devam eden sağlık emekçilerinin sayısı bu yozlaşmış, etik değerlerini kaybetmişlerden çok daha fazladır.
Bilinmelidir ki organize kötülüğe karşı organize iyilik ve nitelikli sağlık hizmeti vermek için mücadele eden sağlık emekçileri, sağlık sisteminin güvencesi, oto kontrolü olmaya devam edecektir.
MERKEZ YÖNETİM KURULU
İstanbul Tabip Odası’ndan ‘Yenidoğan çetesi’ açıklaması: İflası gösterdi
İTO, “‘Yenidoğan Çetesi” olayında büyük resme bakmak” başlıklı bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
“Geçtiğimiz Mayıs ayında basına yansıyan ve çok sayıda özel sağlık kuruluşu, sağlık çalışanı ve hekimin adının karıştığı “Yenidoğan Çetesi” olayı, incelemeyi sürdüren savcının (bazı tutuklu sanıkları serbest bırakılması isteği ile) makamında tehdit edilmesi görüntülerinin açığa çıkması üzerine yeniden kamuoyu gündemine taşındı. Basında ve sosyal medyada yer alan haberlerde bazı sanıkların kendi aralarında yaptıkları konuşma kayıtlarının yayınlaması da toplumda haklı olarak büyük bir infiale neden oldu.
“Mesele yalnızca hukuki ve idari bir suçla sınırlı değildir”
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu olarak konu ile ilgili yaptığımız değerlendirme şu şekildedir:
Bu vahim olayın sorumluları hukuki, idari ve mesleki açıdan soruşturulacak ve yargılanacaktır. Hukuki açıdan yargılama sürecinin başladığı anlaşılmaktadır. İdari yönden soruşturma, Sağlık Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu sorumluluğundadır. Hekimlik uygulamaları açısından ise soruşturma (hakkında suçlamada bulunulan hekimler için) Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği çerçevesinde İstanbul Tabip Odası tarafından yürütülecektir. Ancak bizce mesele yalnızca hukuki ve idari bir suçla sınırlı değildir. Bu olay aynı zamanda sağlık sisteminin iflas ettiğini gösteren, bu gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpacak nitelikte ve kapsamda bir olaydır. Sağlığın alınır satılır bir meta, hastaların müşteri, sağlık kuruluşlarının ise ticarethane durumuna getirilmesinin sonucudur. Bunun sonucu olarak amacın yalnızca kâr etmek ve bunu maksimize etmek olduğu bir sağlık piyasası içinde, etik ve kanun dışı işlemler işin doğası gereği daha sık görülür hâle gelmiştir.
“Sağlık çalışanlarının tamamı töhmet altında bırakılmamalı”
Bu olayda sorumluluğu bulunan kişilerin/kurumların yapılacak yargılama sonucunda hak ettikleri cezaları alması elbette en büyük isteğimizdir. Ancak yoğun bakım üniteleri çok ağır koşullarda çalışılan birimlerden biridir. Burada fedakarca çalışan sağlık çalışanlarının tamamını töhmet altında bırakacak değerlendirmelerden uzak durulması gerektiğini akılda bulundurulması gerekmektedir. Bu gibi olayların yaşanmaması için uygulanmakta olan sağlığı piyasa dinamiklerine terk eden, özelleştirmeyi amaçlayan ve amacı kâr etmek olan politikalar terk edilmeli, sağlık giderleri genel bütçeden karşılanmalı, bütçeden sağlığa ayrılan pay artırılmalıdır. Sağlık sistemi kamusal olarak herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli hizmet sunacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Aksi hâlde ne yazık ki bu yaşadığımız sonuncu vahim olay olmayacaktır.”